Hayatın en büyük gerçekliğidir ölüm. Hatta son zamanlarda
hayatın tek gerçekliğinin ölüm olduğunu düşünmeye başladım.
Ölüm hiçbir farkı gözetmez. Din, dil, ırk, coğrafya veya kültür tanımaz, insanlığın
ortak gerçekliğidir. Ölümle ilgili neye inanıyor olursak olalım, dini inancımız
olsun ya da olmasın, ölüm bir şekilde acıtır bizi.
Peki ölümün gerçekliğinin ne kadar farkındayız?
Doğduğumuz günden ölümümüze kadar binlerce farklı şey uğruna
emek veriyor, vaktimizi harcıyoruz. Ne kadarı için değer, hiç düşündük mü?
Kısacık bir ömre sahibiz, fakat biz dünyada bırakacağımız, belki de bir daha tekrar
karşılaşmayacağımız, bize hiçbir faydası olmayacak şeyler uğruna ömrümüzü
tüketiyoruz.
Ölüm öyle buz gibi, öyle anlaşılmaz bir şey ki, ne desem az
kalır.
Ölümle ilgili deneyimlediğim en önemli şey ise şu sanırım:
Ölüm ile karşılaşmış insan, ölümü en iyi tanıyan insandır.
Ölüm ile karşılaşmamış bir insanın ölümü tam anlamıyla tanıması ve algılaması çok zordur.
Ölüm ile karşılaşmamış bir insanın ölümü tam anlamıyla tanıması ve algılaması çok zordur.
Her insan, hayatının bir döneminde, belki de hayatı boyunca
ölümü mutlaka düşünmüştür. Hatta bazen öyle durumlar yaşanır ki, ölüm korkusu
insanın bütün hayatını etkisi altına alır.
Hayatınızda ölüm hakkında ne kadar düşünmüş olursanız olun, ölümden
ne kadar korkmuş olursanız olun, ya da ölümden hiç korkmamış olun, ölümle
karşılaştığınız zaman ölümle ilgili bütün düşünceleriniz yok olur. Öyle soğuk
bir şeydir ki ölüm, sanırım düşüncelerinizi de dondurur.
Ölümle karşılaştığınız zaman, uğruna emek harcadığınız, göz
yaşı döktüğünüz her şey o kadar anlamsız görünüyor ki gözünüzde, şaşıp
kalıyorsunuz. Ölüm, kapılıp gittiğiniz hayat denizi arasında belirip, bir tokat
gibi yüzünüze çarpıyor ve sizi o dalgaların arasından alıp kara büyük bir
boşluğa atıyor. Bu boşlukta düşünemiyor, hareket edemiyorsunuz, ölüm sizi de
kendisi gibi yapıyor: Buz gibi.
Ölümle karşılaşmadan önce onun üstesinden hiç gelemeyeceğinizi söyleyip duruyorsunuz her fırsatta. Fakat dayanıyorsunuz, mecbursunuz. İlk başta acıdan öldüğünüzü zannediyorsunuz, bu acı hiç geçmez diyorsunuz, ama o acı da geçiyor, gün geliyor gülmeye, mutlu olmaya başlıyorsunuz.
"Hayat devam ediyor.”sözü oldukça klasikleşmiş ve hatta belki basit bir ifade olsa da, aslında öyle büyük bir anlama sahip ki bu söz, anlamak biraz geç oluyor.
İnsanın doğasında var iyileşmek, unutmak.
Ölümle karşılaşmadan önce onun üstesinden hiç gelemeyeceğinizi söyleyip duruyorsunuz her fırsatta. Fakat dayanıyorsunuz, mecbursunuz. İlk başta acıdan öldüğünüzü zannediyorsunuz, bu acı hiç geçmez diyorsunuz, ama o acı da geçiyor, gün geliyor gülmeye, mutlu olmaya başlıyorsunuz.
"Hayat devam ediyor.”sözü oldukça klasikleşmiş ve hatta belki basit bir ifade olsa da, aslında öyle büyük bir anlama sahip ki bu söz, anlamak biraz geç oluyor.
İnsanın doğasında var iyileşmek, unutmak.
Fakat şunu da söylemeden edemeyeceğim. Karşılaştığınız ilk
ölümle birlikte hayatınızda ölümle ilgili büyük bir kapı açılıyor. Bu kapı
büyük, kocaman bir kara delik de olabilir, ya da karanlıktan geçip sonunda
aydınlığa ulaşacağınız bir yol da olabilir.
Bugüne kadar hepimiz pek çok şeyden kaçmayı başarmışızdır,
pek çok olumsuzluğu mutlaka engellemiş olmalıyız. Fakat ölüm, asla önünde
durulamaz bir gerçeklik. Bu durumda en iyi seçenek, insanın ölüm ile barışık ve
ölüme hazır yaşamasıdır. Tabi ki ölümün özünü anlamak da önemli bir mesele.
Ölüm gerçekten kötü müdür? Öldükten sonra ne olur? Bunlar bilinmelidir. Çünkü
insanı hep bilinmezlikler korkutur. Ölüm belki de kötü bir şey değildir ölen
için. Ölüm belki de yalnızca arkada kalanlar için acı vericidir.
Aslında ölümden de ziyade, hayattaki her şeyle barışık olmak gerekir, en başta kendinizle. Aksi takdirde her şey fazlaca ağırlaşır üzerinizde.
Aslında ölümden de ziyade, hayattaki her şeyle barışık olmak gerekir, en başta kendinizle. Aksi takdirde her şey fazlaca ağırlaşır üzerinizde.
Steve Jobs’un bir konuşmasını okumuştum. Konuşmada 3 hikaye
anlatıyor hayatıyla ilgili. Ve açıkçası hikayelerden en etkileyici olanı ölümle
ilgili olandı.
Steve Jobs hayatında bir söz ile karşılaştığını, o sözle karşılaştıktan sonra hep aynı şeyi düşündüğünü anlatıyor. Bu söz: “Bugün hayatının son günü olsaydı yapacağın şeyleri yapmak ister miydin?” Sonrasında Steve Jobs her gün bu soruyu düşünmüş, ve hayatını ona göre yaşamış.
Bu hikaye beni çok etkilemişti.
Steve Jobs hayatında bir söz ile karşılaştığını, o sözle karşılaştıktan sonra hep aynı şeyi düşündüğünü anlatıyor. Bu söz: “Bugün hayatının son günü olsaydı yapacağın şeyleri yapmak ister miydin?” Sonrasında Steve Jobs her gün bu soruyu düşünmüş, ve hayatını ona göre yaşamış.
Bu hikaye beni çok etkilemişti.
Bu soruyu düşünmemiz gerekir sanırım.